22 Nisan 2009 Çarşamba

Bunları bilelim, okuyup öğrenelim dk 35


Aleksitimi ya da her ne haltsa, hissizlik, duygusuzluk, karanlık... Daha milyonlarca negatif anlam taşıyan sözcük yazabilirim buraya... O zaman tamam kabul kısaca aleksitimi :) En kötü yanı sevdiğinizi "bildiğiniz" birisini kaybetme korkusu. Yakın bir arkadaşınız bazen, bazen hoşlandığınız bir kız.. Hele onun da size boş olmadığını düşünüyorsanız çok fena :) Çaresizlik... Akla ilk gelen soru aleksitimi olan biri nasıl hisseder ve korkar ve nasıl birinden hoşlanabilir. Açıkçası cevabını bulamadığım bir soru bu. İkinci soru şu olacaktır; tamam madem onun cevabını bilmiyor şunu söylesin madem, neden korkuyor?? Sevdiği birisiyle iletişim kuramamak aleksitimik birini bitirir. Hissetmediği için neyin gerçek neyin yanlış olduğunu bilemez, karar verme mekanizması buna bağlı olarak sıfırdır. Karşısındaki kişinin anlattığı şeyler aleksitimik biri için o kadar boş ve anlamsız gelirki cevap veremez. Yapabildiği tek şey kafa sallamak, evet, hayır, haklısın, gibi kısa cümleler kurup sonrasında derin bir baş ağrısıyla susmak.Çaresizlik... Aleksitimik birini kısaca nasıl özetlersiniz gibi bir soruyla karşılaşsam heralde verceğim cevap "yaşamıyor ölüyor" olurdu. Hele iyileşmeye dair en ufak bir inancı yoksa bu kısa cevap cuk! diye oturur üstüne ve kalkmaz. Kurduğum son iki cümle ve devamında içinde bulunduğum bu cümle ile anlatım bozukluğuna sebep olduktan ve dilbilgisi dersi verdikten sonra korkuya geri dönüyoruz; İşte kaybetme korkusunun temel nedeni bu. İletişim kuramama. Karşınızdaki durumunuzu bilmeyen bir arkadaşınız, öğretmeniniz, bakkal hüsamettin de olabilir; bilen bir arkadaşınız, sevgiliniz, hatta kardeşinizde olabilir.Bilen bir kişi bile sizi bir yere kadar anlayabilir sadece. Hayat boyu her anınızda sizin aleksitimi olduğunuzu hatırlayarak, bunu kaldırarak ve alttan alarak yaşayabilir mi? Sorunun cevabı "hayır".. "Nasıl bu kadar emin olabilirsin?" sorusunun cevabı ise "sus len yaşayan bilir" ya da ölen! :D Bu korku nedeniyle sevdiklerinizle görüşmekten çekinirsiniz, kaçarsınız. Bu yüzden yanlızlık iyi gelir. Yanlızlık aleksitimik bir kişi için geçici bir sakinliktir, mutluluktur. Ama hayat yanlız yaşamaya elverişli de değil, o şekilde bir anlamıda yok zaten demi :/ Bu yüzden geçici...

Evet yine sevdiğim birini kaybetmekten korkuyorum. Aleksitimiye karşı açtığım savaşta ne kadar ilerlemiş olsamda henüz galip değilim. 2-1 öndeyim belki ama daha dakika 35 ve koca bir 55 dakika daha var 90'nın tamamlanmasına. Şimdi zamanı durdurup bu maçı bitirdikten sonra hayatıma kaldığım yerden devam etmeyi çok isterdim. Bu kişiyle maçtan sonra herşeye devam edebilmek... Maçta galip geleceğime baya eminim bu arada :) Emin değilim belki ama öyle olmasını çok istiyorum. Çünkü hayat yaşamaya gerçekten değer. Nerden biliyorsun sorusunun cevabı "cehennemden sesleniyorummm!". Gülmek, sevmek, aşık olmak hatta sinirlenip öfkelenmek..

Kıssadan hisse; hissedebiliyorken keyfini çıkarın :)

20 Nisan 2009 Pazartesi

VASIFLI ÖLÜLER DİYARI

Aleksitimi bu başka şeye benzemez elbet. Öyle ha deyince hissedip yazamıyoruz bir şeyler.Bu da tembelliğimizin bahanesi olsun.

-A-lek-sitimi!!
-Çok yaşa!
-Sen de gör!
-???????????

Evet sen de gör. Sen… Şu her şeye katlandığım, inandığım, sabrettiğim, özveride bulunduğum, anladığım, beklediğim, umduğum, sustuğum, sevdiğim, ağladığım,güldüğüm,ama sabrettiğim.Mecbur olmadığım ama tercih ettiğim.Yanlış yaptığım.Sandığım.Vazgeçtiğim,geri döndüğüm.Azad ettiğim,peşinden koştuğum.Çok kişilik yalnızlığım.


Toplu cenazeler halinde yürüyoruz, toplanıyoruz, konuşuyoruz,eğleniyoruz,zaman geçiriyoruz. Ama cenazeyiz. Wristcutters filmindeki ölüler gibiyiz. Onlar intihar edip ne gerçek ölülerin ne de gerçek dirilerin yaşadığı bir dünyaya benzemeyen renksiz, tuhaf bir dünyada yaşamaya başlamışlardı. Gerçekten kötü olansa hiçbirisinin gülümseyemiyor olmasıydı. İntihar bilinçli ya da kontrol dışı tercihli ölümdür. Tuhaf ama, kontrol dışı da olsa tercihlidir. Aklın bir köşesinde, zamanında her şeyi kontrol edebiliyorken yer etmiştir bir kere ‘ölümü tercih edebilme’ nin varlığı.
Ölülerimizi, ölümlerimizi sınıflandırırsak…(bu benim listem,dileyen kendi listesini ekleyebilir)
BENCİLLER:Birinci sınıf ölülerdir. Hayat zaten yeteri kadar adaletsizdir onlar için ve adil olmaya kalkmaları bile kendilerine karşı adaletsizliktir. Bu yüzden böyle bir girişimde bulunmaya gerek bile yoktur. Hayat yalnızca her şey onların emrine amade edildiğinde, her şey istedikleri gibi gittiğinde, hiçbir aksilik çıkmadığında adildir ve dünya ancak o zaman yaşanası bir yer olur. O zaman hayat güzeldir. Herkes onları sevmelidir. Onların sevgisiyse değerlidir, lütfedip günün birinde sizinle paylaşırlarsa bu sizi hayattaki en şanslı insan yapar üstelik bu sevgiyi kaybetmemek için de kendinizi unutup yine onlar için çalışmalısınız ki o mutlu olsun,hep mutlu olsun,onun mutluluğu sizin mutluluğunuz olsun…Ne adalet ama!!! Benim gözümde bu insanlar BEN dediği her an yeniden ölürler.
***Bunun adı kibirdir. Allah yoktan var ettiği kullarına bile tercihlerinde özgür irade vermişken bu bir İNSANCIK için nasıl bir kibirdir hiç anlamam çok da korkarım üstelik.



KORKAKLAR:Bu ölü sınıfı biraz tuhaftır. Korkaklık kulağa zararsız bir ifade gibi gelse de, çağ hastalıklarını baz alınca hiç de hafife alınacak gibi değildir. Korkmak için çok fazla sebebi olabilir bir insanın. Bu konuda haksızlık etmek istemem. Yaşanan olaylar, insanlar her şey böyle olmaya itmiş olabilir. Fakat sorun şuradadır, korkaklık da bir süre sonra bencilliğe kapı açar. Önce kendi için korkaktır bu insanlar çünkü. Başkaları için de eşit derecede korkmuş olsalar ölü sınıfında yer etmeyecekler zaten. Üzülmekten, aldatılmaktan, sevmekten, bağlanmaktan, cömert olmaktan, özverili olmaktan… vs korkan insanlar, her şeyin cimrisi bir insan haline gelirler. Adım atmaktan, yürümekten korkarlar. Gözlerinizin içine bakmaktan korkarlar. Sizin için hayatlarında yer açmaktan korkarlar, kenara kaymaktan korkarlar. Kendi evleri içinde yaşarlar, size kapıyı açmazlar. Siz açtığınızda içeri girerler ama. Otururlar, çayınızı kahvenizi içer, giderken bilerek bir şey bile unuturlar sırf kapınız açık kalsın diye. Siz onların kapısının önüne kadar gidebilirsiniz sadece. Arada kapıyı açar ve ayaküstü muhabbet eder ve kapatırlar tekrar. Bu karşısındakini bir süre daha idare edebilir çünkü. ’Geliyoruuuuuuuum’ diye bir ses gelir içerden. İçerde hazırlanıyor sanırsınız sizin için. Bilemezsiniz ama ne yaptığını sadece beklersiniz ve kendi evinizde de değil hep o kapının önünde… Gelmemesi muhtemeldir. Gelmeyecektir zaten. Kapatın onlar için ayırdığınız odayı derim. Kapı önü sohbetleriniz kalsın, bu her iki taraf için çok daha iyidir. Fazlası iki tarafı da hasta eder.


HASTALIKLI KUSURSUZLAR:Bu grup ölülerimizi tanımak, tanımlamak hayatın içinde ya zaman alır, ya hiç anlamazsınız, ya da idare edersiniz. İdare etmek gereksizdir ama. Bu insanlarla tanıştığınızda seversiniz onları. Çok çabuk hayatınızın içinde yer edebilirler. Siz de onun hayatında yer ettiğinizi düşünürsünüz ,‘sanarsınız’. Rahattırlar, hayata dair herkes kadar kararınca sorunları vardır görünürde ama bunu kimseye yansıtmazlar. Bazıları tek başına bir sürü iş başarmıştır, şimdiki yerini buna borçludur vs. Güçlüdür gözünüzde maskeleri istem dışı düşene kadar. Maskelerini asla indirmezler, düşer. Haddinden fazla ihtiyatlıdırlar çünkü. Tek amaç ne olursa olsun temize çıkabilmek, temiz kalabilmek, en berbat durumdan bile sıyrılabilmektir. Bu sırada kimin canı yanmış, kim üzülmüş, kimi harcamışlar umursamazlar. Sonuç önemlidir. İyi görünmek zorunda oldukları bir jürileri vardır hayatta. Geri kalan her şey, herkes teferruattır. O kadar ütülüdür ki dış görünüşleri enkaz iç yaşantılarına rağmen. Zaten bunu gördüğünüzde gerçekten tüm insanlara karşı güveniniz sarsılır. Çünkü maskesi düşüp çırılçıplak kaldığında bile, hiçbir şey yokmuş gibi ütülü tavırlarına devam ederler. Ne kadar mide bulandırıcı… Gerçekten mutsuzlardır ama. Tek yapamadıkları kendilerini kandırabilmektir çünkü. Kalabalık görünür çevreleri ama sanırım en yalnız ölüler bu gruptakilerdir.(Ölüler listesinin en can alıcı grupları bunlar benim gözümde. Belki aklıma geldikçe, gözlemledikçe listeyi uzatırım)

Vasıflı ölülerin yiyip içip bıraktıkları dünyada hayatta kalmaya çalışanlar var bir de. Bu, cümle içinde "siz" deyip durduğum "siz" de olabilirsiniz. Tanımın arkasından zavallı bir insan grubundan bahsedecek gibi görünsem de aslında bütün bunlara rağmen kendi olarak kalabilmeyi başarabilmek için yaşayanlar en sağlıklı olanlar benim gözümde. Düşünsenize, bencil olmamanın suç olduğu bir çağ. Karşınızdaki vasıflı ölü, bencil olmamanızı sorun edebiliyor kendine, ya da korkak olmamanızın onu korkuttuğunu, suç sizdeymiş gibi. Dürüst olmanız sorun olur bir başkası için de… Dürüst olmak, kolay olmaya eş sayılır çünkü. Her şeyi yaşayıp tüketmiş, harcamış kırmış dökmüş insan topluluğu için gizemli, entrikalı, dengesiz, saygısız iletişimsiz olmak değerli, kaliteli vs olmakla bir tutuluyor neredeyse. ‘Eskinin günahları bugünün erdemleri oldu’ der sevdiğim bir akıl…
***
Aleksitimi oluyoruz işte. Çünkü birini bütün duyularımızla, duygularımızla dinliyoruz, anlıyoruz,seviyoruz,sayıyoruz. Darbelere dayanamayan duygularımız sağırlaşıyor işte sonunda dayanamayıp.
***
Bu ölüler etrafımızdaki herkes olabilir, anne, baba sevgili,dost,ev arkadaşı,komşu vs. Bu insanların arasında, depresyona giriyoruz, toplanıp bunların bize yaptıklarının üzerine terapiler üretiyoruz. Hala iyilik etmeye çalışıyoruz belki de çözmeye çalışarak. Hem onlara, hem kendimize. Bir yandan da bunları ayıklamazsak arada sıkışmış değerleri göremeyeceğiz diyorum kendi kendime ne bileyim. Ama aynı sıkışmışlık döngüsüne her seferinde eteğimi kaptırmış olmayı, ya da kaptırmışlarla aynı döngüye her seferinde şaşırmayı sıkıcı bulmaya başladım. Tahliye kararı çıkar mı bu şaşkın grup için? Bencil, korkak, ruhsuz olmayı(intihar etmeyi) tercih etmeden, ya da zorla da olsa kabul etmeden… Şimdi şükredin inandığınız her şeye, hala hayattaysanız eğer. Bütün üzüntülerinize rağmen.Korkmadınız üzülmek için çünkü. Ertelemediniz hislerinizi, dürüsttünüz, bencil değildiniz, açtınız kapılarınızı, sevdiniz, saydınız, değer verdiniz. Eğer hayatınızda değillerse şu an bu sizin kir tutmazlığınızdandır, tercihli gidiş değildir yani onlarınki. Tutunabilselerdi kalmayı tercih ederlerdi çünkü. Tutunabilecekleri bir yerdeler ya da olacaklar kabul etmesi zor da olsa…

"Kendimi ve hayatımdaki herkesi affediyorum. Kendimi özgürleştirmek için…”

15 Ocak 2009 Perşembe

Hangisi Daha Tehlikeli


Blogu ilk defa ziyaret edenler, Aleksitimi nedir acaba diye başa dönmesinler diye küçük bir hatırlatma yapalım. Aleksitimi, Doç. Dr. Kemal Sayar'ın türkçeye duygu sağırlığı olarak tercüme ettiği bir çeşit rahatsızlık. Bu rahatsızlığı ilk duyanlar keşke bizde de aynı şey olsa da her gün kafamıza taktığımız, üzüldüğümüz şeylere karşı duyarsız kalabilsek gibi tepkiler veriyorlar. Aman diyelim uzak durun, hiç de göründüğü gibi değil.

Aleksitimi duygu sağırlığı, aşırı hissizlik demek evet. Ama bugünlerde bakıyoruz da hangimiz daha aleksitimiğiz acaba...

İsrail, üzerinde hiç bir baskı olmaksızın, istediği gibi, rahatça, özgürce, istediği kimyasal silahlarla, kendi tabirleriyle "böcek gibi" ezerek öldürüyorlar Filistinlileri. Bütün dünya seyrediyoruz...

Hiç iyileşemesinler, yaraları hiç sarılamasın diye fosfor bombalarıyla katlediyorlar, ve son olarak video oyunu oynar gibi, hadi bir de hastane bombalayalım bakalım ne olacak diyorlar...I Love This Game! Obama 1 hafta sonra -lütfeder de müdahele eder mi bilemiyorum tabi- kumandayı ele alacak diye korkudan en iyi skorlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Müdahele edilse de bu katliamı bir sürelğine yalnızca 'save' yapacaklar ne yazık ki...

Dünyanın bu tutumu karşısında aleksitimi üzerine yeniden düşünmeye başlayacağım sanırım. Tandığım aleksitimiklerin, gerçek aleksitimi olmadığından eminim...


"HERKES ANLAYABİLDİĞİ KADAR YAŞAR, VE ANLAYAMADIĞI ŞEYLERİ UMURSAMADAN ÖLÜR GİDER"




11 Kasım 2008 Salı


cnm yazını duygusuz bi anda okudum :) sana bunu açıklayabilmek, anlayabileceğini düşünmek guzel :) üstün körü okuyup geçiyorum yazıları bu durumdayken.. şu anda mesela ne yazdıını düşünüyorum.esra ne anlatmıştı...yaklaşık 20 sn düşündüm kendimi vermeye çalışarak tabi, aklıma gelenler filmlere gönderme yaparak bişeyler anlattığın, hızlı yaşarak çok şey kaçırdığımız.. manyak bi arkadaşın var kaç:D en sonuncusunu çok düşünüyorum biliomusun, manyak bi arkadaşın olduğunu deil :D , hızlı yaşadığımızı... Bazen kendimi sokakta çok hızlı yürürken buluyorum ve bi an durup düşünüyorum; umut nereye yetişeceksin? :) cevap genelde hiçbişeye... ee bu hız ne yavaşla ve çevrene bak, kulaklığınıda çıkar çevreni duy biraz. O an anlıyorum işte bazen gereksiz yere koşuşturmalarla geçiyor hayatım. Görmüyorum duymuyorum. Çoğu zaman bişeylerden kaçmak için yapıyorum bunu heralde. Kendimden :)

Yazar Tıkanması:)





Manolya filmi ilginç ölümler ve bu ölümlerin aslında çok enteresan bağlantıları olduğunu anlatarak başlar. Yani 'ilahi senaryolar' her zaman daha iyidir ve mutlaka İlahi seni neyle nereye bağlayacağını senden daha iyi bilendir. Peki bizdeki kendi senaryomuzu illa ki kendimiz yazmalıyız, -hikayenin başlangıcı oluşturmak elbette ki hakkımız ve zaten özgür irademiz dahilinde olan bir mevzu-, sonunun da istediğimiz gibi olmasının içsel kavgası nedir henüz çözebilmiş değilim. Stranger than fiction flminde yazar tıkanması yaşayan kadın adeta çıldırmış durumdadır. Bazen işler yolunda gitmediğinde kendimi o pijamaları içinde elinde sigara kıvranıp duran ingiliz yazar gibi hissetmiyor değilim. Bir son yazamama tıkanması. Tepeden kendime bakmak istiyorum hükmetmek. yazdığım, kurguladığım, rol verdiğim her şeye ve herkese. e tabii hükmedemediğimde baş roldeki zat-ı muhterem ben şahsen bizzat kendim, kafamı yukarı kaldırıp en yüksek desibelde, kendi suratıma haykırıyorum. YAZMAYI BIRAAAAAAAAAAAAAK!!!




Bıraksam ve aksa.Sanırım teknolojinin getirdiği bir sabırsızlık bu da. Malum çağımız 'hız' çağı. sabretmek, beklemek, tadını çıkarmak, zevkine varmak galiba tarihe karışan şeyler. Sakin olmak istiyorum... İnsansal başlangıçlar ilahi senaryo örgülerini seyretmek beklemek ve bu güzelliği keşfetmek istiyorum..Burnumu soktuğumda kurbağaların yağmayacağını kim garanti edebilir ki...

16 Eylül 2008 Salı


bunları düşündüren Renovatiom'a :)

Herşey güzel giderken, yada berbatken ama en azından güzel ya da kötü bir adı varken birden film kopar...ta taam neredeyim ben. sen kimsin ve neden ağlıyorsun. Hey sen, neden bakıyorsun öyle bir sorun mu var. ve sen, gülmeyi keser misin... bütün bunlar ne anlama geliyor :/

yoktan varoluşa alışmış bünyelerimiz. yoktan var olmuşuz ve böylesini seviyoruz. Hatta öylesine benimsiyoruz ki bu durumu, var olan yok olduğunda dengemiz sarsılıyor. Küçük de olsa giden, kocaman, telafisi güç bi eksiklik bırakıyor ve sıkıysa devam et, hadi! İnsan son derece büyük acılar çekerken bundan hep şikayet eder kolaylıkla. Keşkeler dizilir. Keşke bunları yaşamasaydım, keşke biri hislerimi söküp alsa da daha fazla acı çekmesem..

şimdi burdaysan ve bu satırları okuyorsan, söküp alınmış yahut bi sabah terketmiş gitmiş olan hislerinin derdinde olman muhtemel. Şimdi yeni keşkeler...

insanlara bunu nasıl anlatırsın ki. ya da hangi insan bunu nasıl anlar. zaten empatiden yoksunuz, bir de daha fazla anlayış beklemek. bu seferki gerçek anlamının da ötesinde bir anlayış onlacak, gerçekten anlayacak karşındaki seni.. ı ıh! çok zor...bırakalım gitsin. yok yaa... yok öyle yağma. bu kadar duyarsızlık yüzünden kopmadık mı zaten herşeyden herkesten. bırakamazsın da gidemezsin de...

gitmiyoruz. burda durup belki de kendi kendimize çoğalıcaz. kalacak biri varsa o da terkedip giden hislerin yerine gelen bu acaip şey... :)

14 Eylül 2008 Pazar

yeni çağ hediyeleri






yeni dünya düzeni öylesine ilginç ki, hergün yeni bir hastalık, yeni salgınlar peyda oluyor. neyin nerden geldiği, yaşadıklarımıza neyin sebep olduğunuysa çoğu kez hiç bilmiyoruz. Şimdi düşünün, çevrenizdeki insanların en çok nelerden şikayet ettiklerini, insanların artık birbirinden neler beklediğini ve nasıl kaçtığını gözlemleyin. şimdi sevdiğimiz insanlarla daha az bir araya geliyoruz belki. insanlar iletişime çok da fazla önem vermiyor. verenler de ya bilgisayarlarının ya da telefonlarının başında saatlerce iletişim kurduğunu sanıyor. haberleşmeyi iletişimle takas yapmış bir topluluk olduk.


vodafone un yaptığı reklama belki de bu yüzden bu kadar çok gülüyorum. hani şu bayramlarda özel günlerde insanlara yolladığımız (hiç sevmediğim ve de hiç yollamadığım) kalıp mesajları sözlü olarak dile getiren insanların komik yansımalarını oluşturan reklam serisi. geldiğimiz ya da geleceğimiz durum. şu an ne kadar komik görünse de.. konuşamamak, iletişim kuramamak, insanları dinlememek ve insanların hatta çoğu zaman ailenizin, arkadaşlarınızın dostlarınızın sizi dinlememesi... bunların her biri bir süre sonra "demek ki yalnızım, herşey herkes sahte, o halde ben de yalnız başıma başarırım, ayakta kalırım" cümlelerini kurduruyor insana. Herşey biraz da böyle başlıyor. Tek başına ayakta kalmaya çalışmak insanı güçlendirdiği kadar bireyselleştiriyor ve evet yalnızlaşıyoruz. İnsan tabiatı çok ilginç. yaratılış itibariyle yalnızız ama yaratılış gereği yalnızlık bünyemize uymuyor. ve ta taam adını bile zor telaffuz ettiğimiz bu yeni çağ hastalıklarıyla tanışıyoruz.





Aleksitimiyi incelediğimizde 'aaa bir de böyle bir hastalık varmış vah vah tüh tüh" deyip geçebilirdik. ama bu, tedavisi "yatmadan önce bir kaşık" diye reçetelere yazılabilecek bir rahatsızlık değil. kesin ve net bir tedavisine ulaşamadık. sonra düşündük ki, eğer hastalık insanı iletişimden uzaklaştırıyorsa neden bununla iyi vakit geçirmeye çalışmayalım ki. Bu blog siteyle belki de hissiz, duygusal olarak sağırlaşmış yahut kendisini o yolda hisseden herkesle pek çok şey paylaşabiliriz. Blogun sahibi iki arkadaş olarak henüz 24 yaşındayız. Hergünümüz aleksitiminin yaşattığı ilginç şeylerle geçerken, bunları hem sizlerle paylaşmak istiyoruz, hem de sizler de birşeyler yazın çizin istiyoruz. bu bir günlük.
Herkese Merhaba:)